Kur'an'a Göre Hayat Hedefi ![]() KUR-AN’A GÖRE HAYAT HEDEFİ “Değerli bir yaşam, hedefi olan bir yaşamdır.” sözü, her zaman söylenen bir sözdür. Bu bağlamda “Hedefli olmak” yaşam için en önemli unsur olarak kabul edilmiştir. Nitekim dinimizin en önemli kutsal kaynaklarına başvurulduğu zaman “Yaşam, hangi kanıttan dolayı hedefli olmalıdır” veya “İnsan yaşamının hedefli olmasının gereksinimleri nelerdir?” sorularıyla karşılaşıyoruz. Acaba hedefi tanımak, bizi hedefe ulaştıran oluşumları tanımakta olduğu gibi, kaderimizde de etkili olacak mıdır?
Kendisine ulaşma arzusunu ortaya çıkaran, kendisini elde etmek için insanı çalışmaya ve seçmeye yönlendiren şeyin hakikatine hedef denir.
Kuşkusuz hedef seçimi kişinin dünya görüşüne bağlıdır. İnsanların hedef seçimi konusundaki göze çarpan farklı tutumlarının nedeni dünya görüşlerinin farklı olmasından dolayıdır. Çünkü dünya görüşü yaşam hedefini belirleme konusundaki en önemli etkendir. Bu bağlamda şöyle bir sonuç elde ediyoruz:
Hayat Felsefesi ve Yaşam Hedefi Karşısındaki Tutum Hayat felsefesi konusu bağlamında insanları üç gruba ayırmak mümkündür:
Dünya hayatına razı olanlar ve onunla tatmin olanlar. Geçici bir hayata razı olmaları, yaşamın ana hedefini etraflıca düşünmemelerine ve gaflet denizinde yüzmelerine neden olmuştur.
Maddesel hedeflerin ve doğal eğilimlerin kendilerini hoşnut edemediği, öte taraftan da hayatın yüce hedeflerine ulaşamayan kişilerdir. Çünkü böyle kişiler, insan yaşamının ana hedefini maddesel hayatın içinde aramışlardır. Serabı su sanmışlardır. Ona ulaştıkları zaman susuzlukları daha da artmış ve sonunda da olmayan bir şeye ulaşmışlardır. Böyle kişiler, insan hayatının bu birkaç günlük dünya ile sınırlandığını, madde-sel çıkarlardan ve içgüdüsel eğilimlerden daha yüce bir hedef olmadığını sanmışlardır. Hatta yüce hedefleri anlamsız bularak eleştirmişler ve varlık düzeni inancını da ret etmişlerdir. Nihilistler yani her türlü düzen ve sistemi inkâr edenler, işte bu gruptandırlar.
Büyük bir adım atarak hayatın yüce değerleriyle tanışan kişilerdir. Böyle kişiler, maddecilerin göremediği gerçeklere ulaşmış, hayat felsefesini geçici dünyanın süsünün ötesinde bulmuş ve bu gerçekler hakkında söz söylemiş kişilerdir. Bu gerçeklere ulaşmak için ise hiçbir zahmetten de kaçınmamışlardır. Hedef ve Vesileyi Ayırt Etmenin Gerekliliği Hedef ve vesileyi ayırt etmek, hedefli bir yaşamın en önemli etkenlerinden biridir. Çünkü ayırt etme sırasında hedeflerin değerlileri ve yüceleri ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla kendilerini bilen ve kendilerine ilgi gösteren insanlar en güzel hedefi yaşam tarzı olarak seçeceklerdir. Eğer ayırt etme gerçekleşmez ise insan yaşamı bir kâğıt parçası gibi hayatın şiddetli rüzgârları karşısında oradan oraya sürüklenecektir. Ve böyle bir insan da başkalarının yaşam hedefi için araç olacaktır. Yüce hedefler belirlemek, insanın ruhunu daha geniş, bakışlarını daha hassas, hayatının temelini daha sağlam bir hale getireceğini bilmek gerekir.
Çünkü geçici hedeflere gönül veren bir kimse, onlara ulaşmak için çaba sarf edecektir. Böyle bir kimse yenilgi olasılığını göz önünde bulundurmalıdır. Kur-an’a Göre Hayat Felsefesi Kur-an’a göre bu dünyada gerçekleşen yaşam, başlangıç hayatıdır. Ve asıl hayatın en aşağı tabakası olarak sayılmaktadır. Kur-an’ı Kerim ayetlerinin bazıları, asıl hayatın en aşağı bölümü olan dünya ha-yatını, insanın ideali olamayacağını da belirtmiştir. Çünkü dünya hayatı, kendisinin yüce ve sonsuz bir hayat değil de geçici ve başlangıç olan bir hayat olduğunu vurgulamaktadır. Bundan dolayı, Kur-an’ı Kerim böyle bir hayatı ifade ederken aldatıcı mal mülk, boş, oyun, eğlence, geçici yarar, süs gibi anlamları içeren kelimelerden istifade etmiştir. Bu konu Kur-an’ın çesitli surelerinde ve ayetlerinde yer almaktadır. Dünya hayatının çeşitli değerleri ve çekicilikleri bulunmasına aynı zamanda insanın mükemmel bir hayata ulaşması için de araç olmasına karşın, hayatın ana hedefi olması olanaksızdır. Bu bağlamda, böyle bir hayatı, yaşamın yüce hedefi unvanı olarak tanımak serabı su sanmak olacaktır. Ve yolculuğun sonu çukur bir yer ile sonuçlanacaktır. Hayatın ana hedefini geçici dünya, zevk ve sefa, debdebeli bir yaşam, mal artırmak, nefsin arzularına göre yaşamak, güç kuvvet ele geçirmek olarak sanan kişileri, Kur-an’ı Kerim Hadid suresinin 20. ayetinde şöyle uyarmaktadır: اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ ۖ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا ۖ وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ ۚ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Kur-an’ı Kerim, bir örnekle hayatın başlangıcını ve sonunu insanın gözünde canlandırarak şöyle buyurmaktadır: Bir yağmur örneği gibidir. Onun bitirdiği ekin, ekincileri hayretler içinde bırakır. Sonra sapsarı olacak bir şekilde kurur. Sonra parçalanarak saman olur. İşte dünya hayatı böyledir. Dolayısıyla böyle özelliklere sahip bir yaşam, insan hayatının yüce hedefi olma-ya uygun değildir. Böyle bir yaşamdan yalnızca sonsuz bir hayatın tarlası ve ona girmek için hazırlanma yeri olarak yararlanılmalıdır. “Eğer dünya hayatı hedef değil ise yüce Allah, onu, niçin yaratmıştır?” sorusu gündeme getirilmektedir. Böyle bir soru karşısında şöyle cevap vermek gerekir: Hayatın hikmetli yaratıcısı olan Allah, dünyayı, hayatın hedefi olarak değil de insanın yüce hedefi olan sonsuz hayata ulaşması ve hakkın ezelî rahmetinin içinde yer alabilmesi için yaratmıştır. Dünya hayatını hedefimiz olarak kabul edersek, Kur-an’ı Kerim’e göre, kendi seçimimiz ile boş ve anlamsız bir şeye âşık olmuş oluruz. Ancak dünya hayatının geçici faydalarına dalmaz ve gerçek hayat için bir geçit kabul edersek, bir insan için düşünülebilecek en yüce hedef yolunda güzel bir adım atmış oluruz. Kur-an’ı Kerim başlangıç olan dünya hayatının hedefini, sonsuz ve gerçek hayat olan ahiret hayatına ulaşma şeklinde belirlemektedir. Ona ulaşmak için ise iman ve Salih amel olmak üzere iki önemli olguyu şart koşarak, Nahl suresinin 97. ayetinde şöyle buyurmaktadır: مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً ۖ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Erkek olsun kadın olsun, iman etmiş olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç kuşkusuz biz onlara güzel bir hayat vereceğiz ve onların karşılığını yaptıklarının en güzeliyle muhakkak vereceğiz.
Ön Hedef وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُجِيبٌ Semud’a kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki; Ey kavmim, Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden yarattı. Ve sizden onu imarlandırmanızı istedi. Yüce Allah’ın, insanı, yeryüzünü yapılandırmaya zorlaması ve onun imarlı bir hale getirilmesini istemesi ana hedefin o olduğu anlamına gelmez. Çünkü burada söz konusu olan hedef ile insanın maddesel hayatını sürdürebilmesi için yeryüzünden gerekli ölçüde yararlanılması amaç edinilmiştir. Yaşamın sürdürülmesi ise yüce hedefe ulaşmak için bir hazırlık konumundadır. Dolayısıyla insan hayatının akışı yavaş yavaş o hedefe doğru hareket etmeli ve sonunda da ona ulaşmalıdır. Orta Hedef Kur-anı kerime göre, insan yaşamı için açıklanan orta süreli hedefler olmaksızın ana hedefe ulaşmak olanaksızdır. Kulları imtihan etmek veya Allaha kulluk etmek konularını bu hedeflerden ikisi olarak zikretmek mümkündür. İmtihan Etmek: الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ O, amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. ( Mülk–2)
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ Zariyat suresinin 56. ayetinde, orta hedeflerden bir başkasının da kulluk etmek olduğu belirtilerek şöyle buyrulmaktadır: Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etmeleri için yarattım. Genellikle ibadet etmek kavramından anlaşılan şeyin, alışkanlık sonucuyla yapılan zikirler ve hareketler olduğu sanılmaktadır. Ya da yalnızca namaz, oruç veya bunlara benzer şeylerin olduğu hesap edilmektedir. Ancak ibadet kelimesinin daha geniş bir anlama sahip olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. İbadet kavramı için “Allah için yapılan her şeye ibadet denir” şeklinde genel bir tarif yapılmıştır. Dolayısıyla ibadet etmek; kayıtsız şartsız itaat etmek ve hayatın bütün alanlarında emirlere boyun eğmek demektir. İnsanın gerçek Mabud’dan yani Kemal-i Mutlak’tan başkasını düşünmemesi, onun yolu dışında hiçbir şey için adım atmaması ve onun dışında olan her şeyi hatta kendi nefsini bile unutması demektir.
Son hedef ile maksat olunan şey ise; bütün işlerin, kendisine ulaşmak için yapıldığı şeye denir. Kur-anı Kerim’e göre, yaşamın asıl ve son hedefi Allaha yaklaşmaktır. Ve hiçbir hedef ondan daha yüce değildir. Çünkü Allaha yaklaşmak; bütün güzelliklere, mükemmelliklere, lezzetlere ve sonsuz mutluluğa ulaşmak demektir. Bu yakınlaşma; sonsuz, ebedi, tertemiz ahiret hayatının yiyeceklerini ilahi rahmet içinde tatmak demektir. Kur-anı Kerim’in ibadet etmeyi yaratılışın hedefi olarak tanıtmasının nedeni, ibadet etmenin insanın Allah ile olan bağlantısını sağlamlaştırmasından dolayıdır. Çünkü ibadet etmek insanın hayatını Allah merkezli bir hale getirmektedir. Böyle bir yaşam ise insanın Allaha yaklaşma nedeni olacaktır.
وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَىٰ إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ Bizim katımızda sizi yaklaştıracak olan şey ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak iman ederek Salih ameller işleyenler başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükâfat vardır ve onlar yüksek köşklerde güven içindedirler. Allaha iman etmek ve Salih amel işlemek insan yaşamını Allah eksenli bir hale getirmektedir. Allah eksenli bir yaşam ise baştanbaşa ibadet demektir. Kur-anı Kerim’in bu ayette iman etmeyi ve Salih amel işlemeyi Allah’a yakınlaşma nedenleri olarak tanıtmasında olduğu gibi; ibadet etmek de Allaha yakınlaşma ve olgunlaşma nedenidir.
Yazar: Seyit Hamit HAŞİMİ |
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |